Dünya Demokratik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Hukuku

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Düzeni Anti-Demokratiktir

“Dünya Demokratik Ekonomi Modeli” başlığı altında ayrıntılı olarak ortaya konduğu üzere; dünya ekonomisinin liberalizm temelindeki kurumsal yapılan(dırıl)ması sürecinde en önemli sonuçlarından birisi de, işçi sınıfının burjuvaziye bağımlılığının artması, böylece çalışma ve sosyal güvenlik sisteminin anti-demokratikleştirilmesidir.

Küresel liberalleş(tiril)menin temel belgesi olan “Washington Uzlaşması”nın ana ilkelerinden birisi de “özelleştirme”dir. Kamu işletmelerinin özel kişi ve kuruluşlara satışı biçiminde yürütülen özelleştirme uygulaması sonucunda milyonlarca insan işini kaybederek işşizler ordusuna katılmıştır. Özelleştirme, 1980’li yıllardan itibaren, Washington Uzlaşması’nın hayata geçirilmesinde başrolü oynayan IMF tarafından,  kapitalist sistemde yer almış geri ülkelerde ve Çin dışındaki eski sosyalist ülkelerde ödemeler dengesi sorunu çıktığında, “yapısal reformlar” dayatması çerçevesinde uygulanmıştır. Çin ise, özelleştirme sürecine kendi iradesiyle yönelmiştir. Özelleştirmeler sonucunda milyonlarca insan işsiz kalmıştır. Örneğin, Çin’de 1996’dan 2001’e kadar devlet işletmelerinde çalışan 36 milyon işçi işten çıkarılmıştır.

Özelleştirme yanında, IMF’nin kapsını çalan ülkelere bir başka dayatması da “esnek istihdam” olmuştur. Esnek istihdam uygulamasının özü, işten çıkarmaların kolaylaştırılması, bazı kamu hizmetlerinin taşeronlarca işe alınan sendikasız işçiler eliyle yerine getirilmesidir.  Bundan amaçlanan şey de bir taraftan mümkün olduğu kadar düşük ücretle işçi çalıştırmak bir taraftan da  işçi sendikalarının gücünü zayıflatmaktır.

Gerek özelleştirmeler gerekse esnek istihdam uygulamaları sonucunda işsizlik çığ gibi büyürken,  işçi ücretleri hızla düşmüş,  başta Çin ve Hindistan olmak üzere, dünyada birçok ülke “ucuz işgücü cenneti” haline gelmiştir.  Gelişmiş ülkeler sanayiinin hızla ucuz işgücü cennetlerine kaymaya başlaması üzerine, birçoğu öteden beri “sosyal güvenlik cenneti” olan bu ülkelerde işsizlik artmış, işçi ücretleri düşmüştür. Böylece, işçi sınıfının burjuvaziye bağımlılığı artmış, bunun sonucunda artı-değer sömürüsü, özellikle ucuz işgücü cennetlerinde yoğunlaşırken, yoksulluk ve açlık yaygınlaşıp derinleşmiştir.

Özetle, demokrasi cilası ile cilalanarak birçok saf “demokratı” yanıltmış olan liberalleş(tiril)me, işçi sınıfının burjuvaziye bağımlılığını küresel boyutta arttırdığı için, anti-demokratiktir. Bu anti-demokrasinin sonucu da hem geri ülkelerin hem de gelişmiş ülkelerin işçi sınıfının refah düzeyinin düşmesi, işsizlik ve yoksulluğun yayılması olmuştur.

Acaba demokratik çalışma ve sosyal güvenlik hukunun ana çizgileri ile ne olmalıdır?

Dünya Demokratik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Hukuku

İşçi sınıfının 19. yüzyıldan beri süregelen mücadelesi içinde, demokratik bir çalışma ve sosyal güvenlik düzeninin ana ilkeleri oluşmuştur. Bu ilkeler oldukça ayrıntılı bir kuralar ve kurumlar manzumesi halinde insan haklarının “sosyal haklar” kategorisi içinde yer almıştır. İşçi sınıfının sendikal ve siyasi örgütlenmesinin güçlü olduğu ülkelerde, sosyal haklar geniş ölçüde pratiğe geçmiştir. Ancak işçi sınıfının bağımlılığı küresel bir durum haline geldiği, bu nedenle bir ülkedeki sosyal hak eksikliği, diğer ülkelerin işçi sınıflarını da olumsuz etkilediği için, aşağıda ana çizgileri belirtilen sosyal hakların, küresel  boyutta hayata geçmesi gerekmektedir.

İşçi sınıfının sendikal örgütlenmesinin önünde hiçbir engel bulunmamalı, bütün işyerlerinin işçileri sendikalı olmalı, sendikasız işçi çalıştırılmamalıdır.

İşyerlerindeki çalışma koşulları sağlığa uygun olmalıdır.

Her ülkenin özellikleri göz önüne alınarak, bütün ülkelerde asgari ücret belirlenmelidir.

Çalışan herkes, bir sosyal güvenlik kurumuna üye olmalı, işyerlerinde sosyal güvenlik kurumuna üye olmayan işçi çalıştırılmamalıdır.

Dünya çapında bir işsizlik sigortası oluşturulmalıdır.

Dünya çapında bir iş ve işçi bulma kurumu oluşturulmalı, işgücünün bu kurum kanalıyla dünyadaki dolaşımı serbest olmalıdır.

Yukarıdaki ilkelerin küresel boyutta hayata geçmesi için, işçi sendikaları küresel boyutta örgütlenmeli ve sendikaların mücadelesi küresel olmalıdır. Bu bağlamda, herhangi bir ülkedeki sosyal hak sorunu, bütün ülkelerin işçi sınıfının sorunu olarak ele alınmalıdır.

Dünya Demokratik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Hukunun Sonuçları Ne Olabilir?

“Dünya Demokratik Ekonomi Modeli” başlığı altındaki metnimizde, “Teknolojinin doludizgin gelişmesine bakarak, bir gün insanın beden-gücünün yerini tamamen makinelerin alacağını düşünmek bir hayal değildir. Üretim güçlerinin gelişme eğilimi bu yönde olmakla birlikte, halen geçinmek için emek-gücünü satmak durumunda olan çok geniş bir insan kitlesi vardır ve beden-gücünün yerini tamamen makinelerin alacağı güne kadar da var olmaya devam edecektir. Bu durumda, yaşayabilmek için emek-gücünü satmaya hazır insanlar olduğu sürece, kar güdüsü ile hareket eden kapitalistler de olacaktır… Bu durumda, kâr güdüsü ile hareket eden kapitalistin, işçi sınıfının yaşama hakkına müdahale eğilimi ve eylemi sürebilecektir. İşçi sınıfına insanca bir yaşam düzeyi sağlayarak, müdahalenin etkilerini en az düzeye indirmenin yolu, çalışma ve sosyal güvenlik düzeninin demokratikleştirilmesidir.”  demiştik. Çalışma ve sosyal güvenlik hukuku küresel boyutta demokratikleştiği, böylece sosyal haklar dünya toplumu boyutunda hayata geçtiği zaman, işçi sınıfının burjuvaziye bağımlılığı sona ermeyecek, işçi sınıfı geçinebilmek için işgücünü kapitaliste satmaya devam edecektir; taa ki bütün insanlar düşünme gücü taşıyıcısı oluncaya ve beden-gücünün yerini tamamen makineler alıncaya kadar. Bununla birlikte, demokratik bir çalışma ve güvenlik hukuku,  işçi sınıfına getireceği; sefalet ücretleri yerine insanca yaşamasına yetecek düzeyde bir ücret, sağlığı tehdit eden  çalışma koşulları yerine sağlığa uygun çalışma ortamı, sağlık ve yaşlılık sigortası olmaksızın çalışma yerine sağlık ve gelecek güvencesi içinde çalışma, işsiz kaldığında açlığa mahkum olma yerine, işsizlik sigortası olanaklarıyla, işçiler için daha iyi yaşanılan bir dünya sağlayacaktır. Bütün bunlar, demokrasi cilası ile cilalanmış, ancak özünde, bağımlılık ilişkilerini  yaygınlaştırıp derinleştirdiği için anti-demokratik olan liberal çalışma ve sosyal güvenlik düzeninin yerini demokratik bir çalışma ve güvenlik hukuku aldığı zaman gerçekleşecektir. Bunlara ilaveten, “Dünya Demokratik Ekonomi Modeli” başlığı altında bahsedilen; işçi çocuklarına sağlanacak en iyi eğitim olanakları, işçiliği “kalıtımsal” olmaktan çıkaracaktır.

Öte yandan,  alternatif bir işletme modeli olarak kolektifler ekonomik yaşamda yerini alıp yayılmaya  başlamakla birklikte, üretimde beden-gücüne ihtiyaç olduğu sürece, işçiler kolektif çalışanı olarak yine artı-değer üretmeye devam edeceklerdir. Ancak aynı zamanda kolektik katılımcısı oldukları için, işçilerin ürettiği artı-değer, kolektif geliri olarak kendilerine ait olacaktır. Bu nedenle kolektiflerde artı-değer sömürüsü olmayacaktır.